eskiden kimleri okurdum, hatırlayamıyorum. kafam çok karışık. ama cevap verme aşkıyla da yanıp tutuştuğum için, ilk aklıma gelen birkaç ismi sıralayayım, dedim.
öncelikle, hep ayrı bir yere koyduğum barış bıçakçı var. sanırım biraz geç keşfettim, ama yazdığı hiçbir şey içimde şüphe bırakmıyor, ki seviyorum. öyle tanıdık kaygılardan bahsediyor ki. ama çok saklı şeyler hem de.
mustafa kutlu var, ki uzun müddet uzak durmuştum. ama önyargıyı kırmak lazımmış, böylesi akıcı, eğlenceli, sohbetvari bir dil/anlatım görmüyordum uzundur. üstelik hani klasikler, insanın evrensel ruh tecrübesi der ya sürekli. mustafa kutlu'nun belli bir kesimi esas aldığını biliyorum ama, anlattıklarının sadece onlara mal edilemeyeceğini fark ediyorum. (ya tahammül ya sefer için söyledim özellikle.) yanlış mı düşünüyorum?
sevinç çokum'un öyküleri de güzeldir. başka bir dünyayı anlatır, hem de öyle güzel bir dille anlatır ki. bunu demek ne kadar hoş bilmiyorum, ama edebiyatta kadın duyarlılığı bir başka hissediliyor.
tomris uyar'ın öykülerini kim sevmez! öyle güzel ayrıntılar vardır ki, nasıl olur da bir insan bunu bilebilir, diye düşünürüm.
selim ileri'nin bir öyküsü vardır, unutamam (ama ismini unuturum :) orada fincanların üstündeki desenleri anlatması, çizdiği dünya. çok güzeldir. selim ileri'ye kendini kaptırmak, bu dünyaya alışamamayı getiriyor. dışarı çıkıp, insanları görünce 'e hani böyle değildi bunlar' diyorum. romanlar hayatı yapsa.
yekta kopan, murat gülsoy, ayfer tunç, pınar kür (ummadığım kadar güzeldir, ah önyargılarım)... daha fazla devam edemeyeceğim, sayamadığım/sayamayacağım isimleri düşündükçe kötü oluyorum. :)
böyle işte. keyifli soruydu, teşekkürler.
0